Bu makale, 23-24 Eylül 2017 tarihlerinde Ümraniye Belediyesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve Burak Derneği iş birliğinde gerçekleştirilen “Uluslararası Kudüs Sempozyumu (Dünü, Bugünü, Yarını)” isimli akademik etkinlikte sunulan tebliğlerden oluşan Geçmişten Günümüze Kudüs kitabından alınmıştır.
Alaattin DOLU1
GİRİŞ
Kudüs önceki İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de dini önemi nedeniyle gereken ilgiye mazhar olmuştur. Hatta Kudüs Osmanlılar açısından zapt edilmeden evvel de devletin önem verdiği özel şehirlerden birisi olmuştur. Bu bağlamda Osmanlı kroniklerinde ve arşivlerinde Kudüs’ün Osmanlı Devleti açısından ne ifade ettiğine dair izlenimler elde etmek mümkündür. Burak Derneği ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi tarafından düzenlenen “Uluslararası Kudüs Sempozyumu”nda “Osmanlı Kaynaklarında Kudüs Algısı” başlıklı bir tebliğ sunmam istendiğinde ilgili sempozyumda konuyla bağlantılı olması hasebiyle kroniklerde Kudüs algısı da zikredilmiştir. Ancak kroniklerde Kudüs algısı başlıklı bir yayınım olması nedeniyle ilgili konuya kısaca değinilecektir. Burada Osmanlı idaresinin başladığı dönemden 18. yüzyılın sonuna kadar Kudüs’ün nerede aranması gerektiğine dair birtakım ipuçları verilecek, bazı arşiv kaynakları tanıtılacak ve Kudüs imajının nasıl şekillendiği anlatılacaktır. Neticede bu değerlendirmenin alana yeni başlayan araştırmacılar ile Osmanlı Arşivleriyle yeni tanışacak olan bölge araştırmacılarına bir yol göstermesi beklenmektedir.
1. OSMANLI TASAVVURUNDA KUDÜS
Kudüs’ü içine alan ve Kudüs’ün barındırdığı tüm değerler ona verilen ihtimamın bir göstergesi olarak tarih boyunca tüm devletlerin kayıtlarına işlenmiştir. İdaresi altında bulunduğu Osmanlı hâkimiyetinde yaşadığı 400 yılda ise birçok kaynağa konu edinilmiştir. Hatta Osmanlı hâkimiyetinden önce Osmanlı kaynaklarında gördüğü itibar, barındırdığı değerlere müsavi şekilde kendine yer etmiştir. Osmanlı dönemi hac rehberlerinde Kudüs’ün zikredilmeyişinde İbn Teymiyye ve İmam Birgivi’ye dayanarak Kudüs’ün hala kıble sayılmasının mekruh ve küfür sayılmasına bağlanmaktadır.2 Buna karşın Kudüs’ün faziletlerini anlatan fezâil literatürü de epey zengindir.3 Bu literatürde olduğu gibi Osmanlı kroniklerinde de Kudüs mübarek sıfatının içi doldurularak anlatılmıştır. Bu anlamda itibarlı, şerefli, saygın ve namuslu anlamlarına gelen şerif sıfatıyla birlikte anılan Kudüs, dini bir saygı uyandıran ve korunması gereken bir yer olduğunu ismiyle andıran beytü’l-makdis olarak da zikredilmiştir. Ayrıca güzel ve temiz anlamına gelen belde-i tayyibe ile kutsal belde ve temiz olma durumunu ifade eden belde-i kuds olarak da anılmaktadır. Mekke ve Medine’den sonra üçüncü harem olması nedeniyle de sâlis-i haremullah’tır.4
Osmanlı kaynaklarında Kudüs algısı bir anlamda Osmanlıların Kudüs algısını da güçlü bir biçimde yansıtmaktadır. Özellikle erken dönemde Kudüs’ün önemine binaen şehirde yapılan değişiklikler seleflerinin ihmal ettiği alanlara yönelikti. Suyolları, surların tahkim edilmesi gibi devlet eliyle gerçekleştirilen uygulamalar Kudüs’te eksik görülen alanlara verilen öncelikti. Her ne kadar şehir surlarının tahkim edilmesinde, diğer tabirle tamir edilmesinde iç tehditlere yönelik bir takım gerekçeler olsa da Osmanlı düşüncesinde bunun temel amaçlarından birisinin yeni bir haçlı seferi tehdidine karşı bir önlem olduğu anlaşılmaktadır. Zira Barbaros’un Şarlken karşısındaki yenilgisinden sonra bir İtalyan yapma destanında asıl hedefin Kudüs olması gerektiği dillendirilmiştir.5 Ayrıca bedevi saldırılarına karşı iç tehditlerden de şehir korunmuştur. Emniyeti sağlanmış bir şehrin ekonomik olarak gelişmesi ise birtakım teşviklere kalmıştır. Bu anlamda 16. yüzyılda ihraç olabilecek zeytinyağı ürünlerinden vergi alınmaması, zeytin ve bundan üretilen mamullerin desteklenmesiyle ekonomik refaha ulaşılmıştır.6 Hac yolunun güvenliği sağlanarak Kudüs’e de surre gönderilmesi ise Osmanlı meşruiyetinin bölgede sağlamlaştırılmasında aracı olan ulemayı memnun eden önemli bir gelişme olmuştur. Hac yolunun bu anlamda devlet açısından sembolik meşruiyetine katkı yapan yönü ise iki taraf için de önemlidir. Zira “Hac kervanına yönelik öcü alınmamış her saldırı, hükümdarın hacıların yüce koruyucusu olduğu iddiasını tehlikeye sokuyordu.”7 Kısaca hac kervanı, Osmanlı sultanının halifeliğine katkı yapan önemli bir semboldü.
Osmanlı imajının oluşmasında kuşkusuz Yavuz Sultan Selim’in önemli bir katkısı olduğu yadsınamaz. Şehrin ele geçirilmesinden sonra Mescid-i Aksa’da yanına gelen ziyaretçilerini geri çevirmemiş, onlara ihsanlarda bulunarak bir mevlevî tekkesine bağış yapmıştır.8
Özetle Kudüs’te Osmanlı imajının oluşumunda şu dört sonuca ulaşmak mümkün:
- Emniyet
- Hayatiyet/Refah
- Diyanet
- Adalet
Bu bağlamda bu unsurların 18. yüzyılda nasıl şekillendiğine içeriden bir bakış ise yerelde Osmanlı imajını gözler önüne sermektedir. 18. yüzyılın şafi âlimlerinden Şeyh Muhammed el-Halîlî Osmanlı Sultanlarını şöyle tarif ediyor: “Yol kesen eşkıyaları def etmiş, fakirliğe önlem almış, kötülüğü def etmiş ve hak sahiplerinin yanında olmuş bir sultan dualara ve övgülere mazhar olmaktadır. Zira o şeriatı yaymış, hac kafilelerini korumuş ve haccı yüceltmişti. Kâfirlerin kalplerine korku salmış, askeri tanzim etmiş, kâfirlere ordu göndermiştir. İşte bu sebepler bu diyarların sultana olan sevgisinin sebeplerindendir.”9 Görüleceği üzere Osmanlıların 18. yüzyıla kadarki uygulamaları ve bahsettiğim unsurlar üzerinden siyaseti Kudüs’ün sembolik bir meşruiyet aracı olmasını sağlamıştır diyebiliriz.
Kudüs’te Osmanlı imajının oluşmasında etkili olan unsurlar Osmanlı kroniklerine de yansımıştır. Bu anlamda emniyet, diyanet ve adalet unsurları ön plana çıkmıştır. Kudüs’ün İslam dünyasındaki önemini anlatmak için Ayasofya ile yapılan karşılaştırmalar özellikle erken dönem kroniklerinde yoğun olarak görülmektedir. Kudüs’ün devlet nezdindeki dini önemi siyasi alanda kullanılmış ve meşruiyetin sağlamlaştırılmasında bir unsur olmuştur. Özellikle Fatih Sultan Mehmet dönemi anlatılırken Ayasofya’nın inşası meselesinde belirgin olarak Kudüs vurgusu yapılmaktadır. Ayasofya’nın inşasında Süleyman Peygamberin Kudüs’e yaptırdığı köşklerin kapıları İstanbul’a götürülmüş ve Ayasofya’da Kudüs yönünün tam karşısına konulmuştur. Bu maksatla Gelibolulu Mustafa Âli’de işlendiği şekliyle Ayasofya’nın inşasında kullanılan, Kudüs’ten getirilen mermer sütunlar ve kapıların kullanılmasıyla mihrap kıble-i ûlâ’ya döndürülmüştü. İstanbul’un fethinden sonra ise el-Aksa ile Beytullah arasındaki çok az derece farkı da mihrabının döndürülmesiyle giderilmişti.10
Osmanlı şehzadelerinin ve sultanlarının imgelenmesinde de Kudüs kendine yer edinmiştir. Fetret döneminde Yıldırım Beyazıt’ın oğullarından Mehmet Çelebi, Rumeli’ye hâkim olan Musa Çelebi’den itaat istediğinde kardeşinden aldığı cevapta Kudüs’ün önemine vurgu yapılmaktaydı. Musa Çelebi kardeşinin kutsal topraklardan Mekke, Medine, Kudüs ile Mısır, Şam ve Irak’a hâkim olmadan ona itaat etmeyeceğini bildirmişti.11
Kudüs’ün Osmanlı idaresine girmeden evvel de ilgiye mazhar olduğuna dair veriler bulunmaktadır. Kutsal mekânlara gönderilen hayırlardan Kudüs de istifade etmiştir. Bunlardan birinde II. Murad zamanında 1429-1430 yıllarında sikke gönderilmişti.12 Kutsal belde Kudüs ile Osmanlı padişahlarının imgelenmesi ise Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethederken bindiği atı Hz. Peygamber’in miraca yükselirken bindiği atı Burak’a benzetilmektedir.13 Kudüs şahı olarak anılan Yavuz Sultan Selim ise Davud ve Yusuf peygamberlerin halefi olarak görülmektedir. Böylece o fatih-i mâliki’l-arab olmuştur.14 Kanuni Sultan Süleyman ise Süleyman peygambere nispetle II. Süleyman (Süleymân-i Sânî) olarak Kudüs’teki taşlara işlenmişti. Harem içerisinde yer alan Kasım Paşa sebilinde ve kale girişinde 1531 tarihli kitabede Kanuni Sultan Süleyman Süleymân-i Sânî olarak zikredilmektedir. Arapça olarak şehrin ana kapısına nakşedilen “…iki haremin hizmetçisi, kutsal bölgelerin koruyucusu, bütün milletlerin sahibi II. Süleyman…”15 ibaresi ise kendi döneminde Kudüs ve diğer kutsal topraklara verilen önemin somut örneklerinden birisidir. Şehrin yeniden imarında önemli katkıları olan Kanuni Sultan Süleyman döneminde ekonomik olarak gelişme gösteren Kudüs emniyet ve adaletin yeniden tesis edildiği bir Osmanlı şehrine dönüşmüştü. Böylece Osmanlı padişahlarının bütün dinlerin beşiği olan ve peygamberler şehri Kudüs ile olan ilişkileri kitap ehlinden tebaanın tasavvurunu da etkilemiştir. Aşağıda görüleceği üzere Osmanlı hoşgörüsünün gayrimüslim tebaa gözünde nasıl şekillendiğine dair birçok somut örnek vardır. Kudüs bu örneklerin zengin şekilde yer aldığı şehirlerden birisidir.
2. ARŞİVLERDE KUDÜS
Osmanlı kentleri özel koşullar içinde devletle bütünleştiler. Şehirlerin entegrasyonundaki en önemli kıstas istikrar ve güven ortamının sağlanmasıydı. Bununla beraber Osmanlı şehirleri arasındaki en büyük farklılık merkeze olan uzaklığı ile büyüklüğü idi. Arap eyaletleri içinde Kahire, Şam ve Halep gibi büyük şehirlerin yanı sıra diğer şehirler de içinde bulundukları koşullar çerçevesinde Osmanlı şehirciliğinden faydalandı. Böylece bu şehirlerde yerel ve merkezi otoritelerin şehirlere müdahalesi, vakıfların fonksiyonları, şehirdeki özel memurlar, çeşitli şehir gruplarının faaliyetleri şehirlerin yönetimi sağlamıştır. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından zaptından sonra halefi Kanuni Sultan Süleyman zamanında ekonomik olarak gelişme gösteren Kudüs de bu şehirlerden birisiydi.16
Kudüs’teki Osmanlı hâkimiyetini araştırmak için başvurulması gereken temel kaynakların yer aldığı Türkiye arşivlerinde Kudüs’ü ilgilendiren birçok malzeme bulunmaktadır. Örneğin erken dönem için Tapu Kadastro Arşivindeki Tahrir Defterleri ile Osmanlı Arşivindeki Mühimme Defterleri merkezden bakış açısını yansıtması açısından önemlidir. Bu bağlamda Mühimme Defterleri Osmanlı tarihinin açıklanmasında sıklıkla başvurulan defter serilerindendir. Bir din ve vakıf şehri olan Kudüs’te yaşayanların çeşitli problemlerinin yansıtıldığı ve merkezin bu sorunlara dair çözümlerini içeren şikâyet defterleri de bulunmaktadır. Bununla beraber gayrimüslim tebaaya sunulan imtiyaz ve haklar ile bunların ibadethanelerine dair tasarrufların yer aldığı kilise defterleri Kudüs araştırmalarında önemli bir arşiv kaynağıdır. Yerelde sorunların nasıl çözümlendiğine dair ise şer’iye sicilleri vazgeçilmez bir şehir tarihi kaynağı olarak yer almaktadır.
3. KUDÜS TAHRÎRLERİ
Osmanlı devletinin kırsal kesimleri idaresi şimdiye kadar geniş bir çalışma konusu olagelmiştir. Bu anlamda siciller ve tahrir defterleri bu çalışmalarda temel kaynak olarak kullanılmıştır. Tahrir Defterleri köyleri, hayvanları, ürünleri ve vergileri resmederken, siciller tahrir defterlerinde çizilen resmi tamamlamada önemli bir görev üstlenmektedir. Çünkü tahrir defterleri bizlere eyalet idaresinin işlevleri hakkında çok fazla bilgi vermezler. Zira tahrîr Osmanlı şehirlerinde vergiler ile bu vergi yükümlülerini tespit için farklı dönemlerde yapılan sayımları ifade etmektedir. Bu sayımların kaydedildiği defterlere de Tahrîr Defterleri denilmektedir. Defterlerde kaydedilen rakamlar ise elde edilen geliri değil, üç yılın ortalamasını gösteren tahmini verilerdi. Sancağı idare eden mutasarrıftan vergi gelirleri beklentilerini içeren bu kayıtlar köylerin ve mahsullerin bir listesini vermektedir.17
Osmanlıların fetihten hemen sonra tahrir yaptığı bilinmektedir. Ancak tahrirlerin hangi sıklıkla ve ne zaman yapıldığına dair veriler gerçeği yansıtmamaktadır.18 Buna göre Singer’in Kudüs’e defterlerin tarihlenmesinde dair iddiası ilk defterin, genel kabulün aksine 1518-1519 yılına ait olduğuna dairdir. Defterlerin tarihlenmesine dair genel kabulde defter üzerindeki tarihlerin veya başka notların esas alındığı açıktır. Ancak Osmanlı Devleti’nin Kudüs’ün zaptından sonra tahrîr için 7 yıl neden beklediği sorusu Singer’in aklına gelmiş ve onu Kudüs şer’iye sicilleri aracılığıyla sağlamasını yapacağı bir sonuca götürmüştür. Bölgedeki en erken tarihli defter (1520) Yavuz Sultan Selim’in son zamanlarına denk gelen Halep, Hama ve Humus’a ait iken, Şam’ın güney sancaklarının tahrîri neden ertelenmişti. İkinci defter (T.D.1015) 1538 olarak tarihlenirken bu Kudüs mahkemesi kayıtları ile eşleşmemektedir. Zira 1531-32 yılına ait kayıtlara göre Halil kazasının nüfus bilgileri 1538 yılına ait olduğu kabul gören ikinci tahrîr defterinde yer almaktadır. Singer’in iddiasına göre ikinci defterin tarihi 1531 olmalıdır. Aynı şekilde 1553-54 yılına ait olduğu düşünülen ikinci defter (T.D. 289) ve kalanları da mahkeme kayıtlarıyla eşleşmemektedir. Buna göre ikinci defterin tarihi ise 1545 yılı olup, Singer tarafından dördüncü defter 1560, beşinci defter ise 1595-96 yılına tarihlendirilmiştir.19
Akıllara gelen diğer soru ise Osmanlı belgelerinde tahrir sistemine dair tanımlamadan kaynaklıdır. Kaynaklarda tahririn amacı olarak reayayı tanıma, bölgenin ürünlerini tasnif etme, hane sayısının belirlenmesi, kanuna aykırı vergiler varsa bunların tespit edilmesi ve çeşitli sebepler gösterilmektedir.20 Durum bu iken Osmanlı düşüncesinde özel önem verilen bir şehrin tahrrînin fetihten hemen sonra yapılması beklenmektedir.
Tarihlendirme konusunda çeşitli sorunların olduğu Kudüs tahrîrleri üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Bernard Lewis’in öncülük ettiği çalışmalara Amnon Cohen eşlik etmiş ve ikili bu defterler üzerinden bir çalışmayı yayınlamıştır.21 Aynı dönemde Wolf-Dieter Hütteroth, Kamal Abdulfattah günümüz Suriye ve Filistin coğrafyasını içine alan geniş kapsamlı bir araştırma yapmıştır.22 Türkiye’de Emine Erdoğan (Özünlü) bu defterler üzerinden Kudüs’te nüfus ve etnik yapıyı tespit etmiştir.23 Son zamanlarda yapılan yeni bir çalışma ise 16. yüzyılda Filistin sancaklarının nüfusunun tespitine dairdir.24
4. MÜHİMME VE ŞİKÂYET DEFTERLERİNDE KUDÜS
Divandan çıkan kararların yazıldığı defterler olan Mühimme Defterleri ise siyasî, adlî, içtimaî ve iktisadî tarihi açısından Osmanlı devletinin tarihinin aydınlatılmasındaki başvuru kaynakları arasındadır. Yerel tarih açısından son derece önem arz eden bu defter serisi, halkın kendi aralarındaki problemlere ya da idarecilerle olan ilişkilerine dair ipucu vermesi açısından ehemmiyetlidir.25 Bu yönüyle Osmanlı Arap vilayetlerinin idari anlamda en fazla problemli olduğu dönem olan 18. yüzyıl için önemli bir kaynak niteliğindedir. Osmanlı Filistin sancaklarına yönelik bu serileri ilk kullanan kişi ise Uriel Heyd olmuştur. 1552-1615 yılları arasındaki Mühimme defterlerini tarayan Uriel Heyd Filistin’de Osmanlı yönetimini ilk dönemine dair belgeleri neşretmiştir. Heyd,1-82 numaralı defterlerin tamamını ve Kepeci tasnifi, no.70 ve 71 ile Mühimme zeyillerini taramıştır.26 Mühimme defterlerinde Kudüs’ün arandığı başka bir çalışma ise devam etmekte olup ilk cildi yayınlanmıştır. Bu çalışma 1545-1594 tarihleri arası Mühimme kayıtlarını ihtiva etmektedir.27 Son yıllarda ise Mühimme defterlerini Kudüs mahkemesi kayıtlarıyla birlikte kullanılarak özellikle erken dönem Osmanlı Kudüs’ü üzerine kayda değer çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda Mühimme defterleri ve benzer nitelikli ahkâm kayıtları kullanılarak idari unsurlar açıklanmıştır. İdari birimleri ve kentleri konu alan bu defterler tahrir defterlerine nazaran daha az sorunludur.28
Merkezi arşivleri döneme ve konuya göre sınıflamak mümkündür. Ancak bazı şehirler vardır ki özelliğine binaen ortaya çıkan arşiv malzemesi birbirine benzerlik gösterir. Kudüs için bu vakıflardır. Arşivlerde buna binaen vakıf konusunun ağırlığını görüyoruz. 1545-1594 tarihleri arası Mühimme kayıtları ile 1742-1793 arası Şam-ı Şerif Ahkâm Defterlerinde yer alan konular arasındaki benzerlik aradaki iki yüzyıllık zamana rağmen Kudüs’ü tanımlamak için yeterlidir. Her iki kaynakta da Kudüs vakıflarını ilgilendiren ferman ve hüküm sayısı %40’a tekabül etmektedir.
[A. DVNS. MHM.00111/297]
Muhteva bakımından Atik Şikâyet Defterlerinin devamı olan Eyâlet Ahkâm Defterleri yerel mahkeme tarafından halledilmeyip İstanbul’a gönderilen problemlerin çözümünü kolaylaştırmak için oluşturulmuştur. Merkez-taşra ilişkisini ortaya koyan bu defterlerden Şam eyaletine ait dokuz defter bulunmaktadır. 1155-1326/1742-1908 tarihleri arasındaki hükümleri ihtiva eden 9 adet defterden oluşmaktadır. Bu defterlerde Şam eyaletine bağlı Safed, Kudüs, Aclun, Lecun, Gazze, Nablus, Tedmür, Sayda, Beyrut ve Karekşüveyk sancaklarına ait hükümler bulunmaktadır. 18. yüzyıla ait beş defter olup son defter 1804 yılında bitmektedir. 1. defter 1742-1754 (292 sayfa), 2. defter 1754-1764 (323 sayfa), 3. defter 1779-1783 (159 sayfa), 4. defter 17883-1793 (194 sayfa), 5. defter 1794-1804 (142 sayfa) yıllarına aittir.29
[A. DVNS. ŞM.00003/13]
Şikâyet defterinde kaydedilen hükümler şikâyete sebep olan olayın çözüldüğü anlamına gelmemektedir. Genellikle bunlar yerel mahkemenin ne yapabileceği hakkında emirlerdir. Bazı durumlarda şikâyet keyfi olabileceği için, karar genelde yerel mahkemeye bırakılmaktadır.30 Şikâyet eden kimse doğrudan divana başvurabileceği gibi, önce bulunduğu yerdeki mahalli kadıya daha sonra şikâyetinin çözümlenmemesi durumunda merkeze başvurabilmekteydi. Önce kadıya başvuran kişinin şikâyetinin sicillerde kaydedilmesi şikâyet defterleriyle, sicillerin birlikte kullanımını ortaya çıkarmaktadır.
Ayrıca merkezi arşivlerde içinde doğrudan Kudüs’ün aranacağı arşiv malzemeleri olduğunu görüyoruz. Bu arşiv malzemelerinden ön plana çıkanlardan ilki surre defterleri, ikincisi kilise defterleridir. Birincisi Kudüslü Müslümanlara her yıl hac mevsiminde surre alayı ile birlikte İstanbul’dan gönderilen yardımları ifade etmektedir. Diğer ise Kamâme adıyla kayıtlı 1455-1885 yılları arasını ihtiva eden çeşitli konuların yer aldığı defterlerdir.
5. OSMANLI MEŞRUİYETİNİN SİMGESİ: SURRE DEFTERLERİ
Kudüs’ün özel olarak aranması gereken arşiv malzemelerinden birisi surre defterleridir. Kudüs’e gönderilen surrelerin kimlere ne kadar tahsis edildiği bu defterlere kaydedilmekteydi. Osmanlı devletinden önceki İslam devletleri, İslam’ın kutsal şehirlerine her yıl hac mevsiminden önce tertip edilen bir hazırlık ile yardım göndermekteydi. Surre olarak adlandırılan bu yardımlar Osmanlı devleti ile birlikte devam etmiştir. Kelime anlamı olarak para kesesi veya çıkını anlamına gelen surre, Osmanlı döneminde Recep ayında İstanbul’dan yola çıkan, Mekke, Medine ve Kudüs’teki fakir ahali ile orada hizmette bulunan görevlilere gönderilen para, altın vesaire hediye ve değerli eşyaları ifade eden bir terimdi. Bu değerli eşyalar arasında hilat, kaftan, halı, sof ve kadife gibi dokuma eşyalar bulunmaktaydı. Osmanlı Arşivi’nde 1009-1327/1600-1909 yılları arasına ait 4.170 adet surre defteri bulunmaktadır.31
dağıtılan surreleri gösteren defter sayfası [EV. HMK. SR. 01435]
Arap topraklarının Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra bir gelenek haline gelen surre, Vehhâbi idaresi altındaki dönem hariç, 1915 yılına kadar devam etmiştir. Mekke, Medine ve Kudüs’e gönderilen surreler devletin siyasi propagandasını yapmada önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Zira surre alayı da bu anlamda önemli bir görev üstlenmekteydi. Osmanlı padişahları hacca gitmedikleri için kutsal topraklardaki yerlerin hizmetlilerini, ulemasını ve diğer görevlilerini memnun etme amacı gütmüştür. Bu yolla kendi sembolik meşruiyetlerine de katkı sağlamışlardır. Bu anlamda bölgedeki ulema, suleha ve seyyid-şerifler surreler vasıtasıyla memnun edilmiştir. Diğer taraftan kutsal topraklara giden yolların güvenliği de büyük önem arz etmekteydi. Bu amaçla hac yolunun güvenliği ve surrenin eksiksiz ulaştırılması hususunda güzergâhtaki bedevi kabilelere de surre yardımları ve hediyeler sunulmuştur. Kudüs surresi de Haremeyn’e gidecek surre içinde yer alıp, surre emininin sorumluluğunda bulunmaktaydı. Söz konusu surreler Kudüs’te farklı cemaatlere gönderilmekteydi. Ayrıca herhangi bir surreye tasarruf edenlerin haklarını başkalarına devrettiği veya sattığı da Kudüs şer’iyye sicillerinden anlaşılmaktadır. Zaman zaman surreleri yetişmeyen Kudüs uleması, sulehâ ve kadısının bulunduğu bazı kimseler arzda bulunarak surreleri talep etmekteydiler. Devlet de Mescid-i Aksa ve Sahratullah’da meşgul olanların devletin hizmetinde olduğunu ve surrelerin zamanında yetiştirilmesinin önemli olduğuna dikkati çekmekteydi. Ana gelir kaynağı Yafa gümrüğü mukataası ve cizye gelirleri olan Kudüs surresini, surre eminleri Şam valisine veya güvenilir birisine teslim etmekteydi. Bu anlamda surrenin zamanında yetiştirilmesi hususuna azami önem gösteriliyor ve bu hususta önlemler alınıyordu. Surre Defterleri girişinde surrelerin tesliminde bir aksaklık çıkmaması ve zamanında yetiştirilememesine karşın Şam’dan balı sancaklar vasıtasıyla Kudüs’e müteselsil şekilde ulaştırılması emredilmektedir. Toplumun her kesiminden kimseye ulaştırılan surrelerden istifade eden zengin kesimler de bulunmaktaydı. Buna rağmen devlet nazarında surre kavramının içini dolduran anlam fukara idi.32 Bu bağlamda belirli bir döneme ait surre defterlerinin alınarak tarihi süreklilik içinde surreleri kimlerin tasarruf ettiklerine dair bir çalışma ile surre dağılım analizi yapılabilir.
6. DİĞERİNİ TANIMANIN BELGESİ: KİLİSE DEFTERLERİ
Kudüs’te Osmanlı ve İslam algısının şekillenmesinde bu defterlerde kayıtlı fermanların ve emannâmelerin çok önemli rolü vardır. Bu ferman ve emannâmeler gayrimüslim cemaatlere ait kilise, sinagog, havra, mezarlık, okul ve yetimhane inşasına, tamirine veya buraların genişletilmesine dair izinlerin yer aldığı kayıtları ihtiva etmektedir.
989 numaralı Divân-ı Hümâyûn defterleri kataloğunda 860-1340/1456-1922 tarihleri arasındaki kayıtları ihtiva eden 10 adet kilise defteri mevcuttur. Bu seride 8, 9 ve 10 numaralı defterler Kudüs’te bulunan Kamâme Kilisesi adıyla kayıtlıdır. 8 numaralı defter 1455-1757 (41 sayfa), 9 numaralı defter 1613-1885 (200 sayfa), 10 numaralı defter 1412-1682 (?) tarihleri arasını ihtiva etmektedir. Bu defterler kullanılarak yapılan ilmî çalışmaların en dikkat çekeni Oded Peri’nin Hıristiyanlar arasındaki uzlaşmazlıkları temel alarak Kudüs sakinlerinin İslam hukukunun gölgesinde kutsal yerler sorununu irdelediği çalışmadır. Peri çalışmasında Kudüs sicillerini, Kudüs Ortodoks patrikhanesi arşivini ve içinde kilise defterlerinin de bulunduğu merkez arşivlerini etkin bir şekilde kullanmıştır.33
Bu tasniften başka Osmanlı devletinde var olan kilise, sinagog ve manastır gibi ibadet yerlerinin kayıtlarını tutan ve ruhani liderlere verilen berat ve pişkeşleriyle ilgilenen piskoposluk kalemi bulunmaktadır. Bu kalemde Hicri 1186 ve 1220 yıllarına ait ve Kudüs Ermenileri ve Ermeni patrikliğini ilgilendiren defterler bulunmaktadır. Ayrıca Kâmil Kepeci Tasnifinde Evâmir-i Maliye Kalemi’ne tâbi Piskopos Mukâtaası Defterleri mevcuttur. Söz konusu defterleri kullanılarak yapılan bir çalışma Yavuz Ercan’a aittir. Ercan çalışmasında Kudüs Ermeni Patrikhanesi vasıtasıyla Ermenilere tanınan imtiyazlar ele alınmıştır.34
Özel olarak Kamâme Kilisesi’ne ait defterlerde ise Rum patrikliğine bağlı başta Kıyâme (Kamâme) Kilisesi ve Beytüllahim kiliselerini ilgilendiren her türlü konuyu ihtiva eden fermanlar bulunmaktadır. Bundan başka Fransiskan Kilisesi, Ermeni Kiliselerine ait arşiv malzemeleri bulunsa da bunlara gönderilen evrak Kudüs’te ilgili kilise arşivlerinde mahfuzdur. Ermeni Kilisesi’nde araştırma yapma izni verilmezken, Fransiskan Kilisesi Osmanlı dönemi boyunca kendilerine gönderilen fermanları Fransızcaya çevirerek yayınlamıştır. 1521-1902 yılları arasını ihtiva eden fermanlardan müteşekkil kitabın yayın tarihi 1934’dür.
Kamâme Kilisesi Defterlerine geri dönersek, doğru bilinen bir yanlışı da düzeltmek icap eder. 862/1458 yılına ait olan fermana dair bazı yanlış algılamalar mevcuttur. Sanki Kudüs’e dair bir tasarruf söz konusu gibi algılanıyor. Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmed’i tebrik için birçok kimse geliyor. Bunlardan birisi de Kudüs Rum Patriği olup, elinde Hz. Peygamber’in, Hz. Ömer’in ve onların haleflerinin hatt-ı hümayunları var. Buna istinaden Fatih söz konusu bu ferman ile Kudüslü Nasranîlerin/Hıristiyanların Osmanlı mülkü içinde hiç bir şekilde rencide edilmemesini, korunmasını ve kadim üzere muaf oldukları her türlü hakların devam edeceğini ve söz konusu ahidnâmelere sadık kalacağını beyan etmiştir. Bu ferman Hz. Peygamber’den beri İslam hâkimiyetindeki gayrimüslimlerin ibadetlerini özgürce yapabilmelerini, rencide edilmemelerini içeren ahitnamenin devamıdır. Bunun örneklerini daha sonra Fatih Sultan Mehmed’in haleflerinde de görüyoruz. Kudüs’ün Osmanlı mülkü olmasından sonra gayrimüslimlere karşı aynı hassasiyetin sürdürüldüğüne şahit olmaktayız. Buna istinaden Kamâme Kilisesi’nde yanan ateşe engel olunmaması ve Hz. İsa’nın kabrinin bulunduğuna inanılan bu yerdeki ibadetlerini diledikleri şekilde yapabileceklerine dair Yavuz Sultan Selim zamanında verilen fermanlar 18. yüzyılda da hatırlatılmıştır.35 Bu anlamda gayrimüslim ibadet yerlerinin birtakım izinlere bağlı olarak yenileyebildikleri görülmektedir. Örneğin Hasidim Yahudilerine ait sinagogun yenilendiğini vakidir.36
Kudüs’ün zaptından sonra her padişah söz konusu fermanı tecdid ederek devamını sağlamıştır. Zira Fatih Sultan Mehmed’in fermanında sol üst köşede kendi hattının bulunduğu ibâre şöyledir:
“Mucebince amel oluna, her kim hatt-ı hümayûn-ı sa`adet makrûnu fesh ederse Allah’ın la`netine uğrasun”
Peki, buna hiç muhalefet edilmedi mi?
1761 yılında Kudüs mutasarrıfı olan Salih Paşa önceki fermanlar şimdi geçmez, onlar önceki hükümdarlar zamanındadır diye zulüm etmekte ve ziyade vergi talep etmekteydi. Aynı davranışta bulunan önceki mutasarrıf Musa Paşa ise daha önce kadı tarafından men edilmişti. Musa paşa zorbalık ederek kilise ve manastırları teftiş bahanesiyle birçok hediye ve para almıştı. Özellikle Habeş ve Gürcü taifesi Musa paşadan çok çekmişti. Rahipler 1107/1695-1696 senesinde Sultan Mustafa zamanında verilen fermanın tecdid edilmesini talep etmişlerdi.37 Başka bir belgede, Yafa’dan Kudüs’e gelip giden Efrenç Rahipleri Yafa iskelesinde geldikten sonra Kudüs yolu üzerindeki köy ahalilerinin ahidnâmeye aykırı muamelede bulunduklarını belirtmişlerdi. Köylülerin yolları üzerinden geçen rahiplerden yolluk adı altında haraç istedikleri, vermeyenlerin Kudüs’e gitmesine izin verilmediği iddia edilmişti. Buna istinaden rahiplerin Kudüs’e istedikleri yoldan gidip gelmeleri ve rahiplere hiçbir şekilde rencide edilmemeleri emredilmiştir.38
Kısaca Osmanlı Devleti’nin gayrimüslimler nazarındaki imajında gayrimüslimlerin teminat altına alınmasının bir rolü olduğunu vurgulamak gerekir. Zikredilen örnekler misalinde olduğu gibi devletin bu türden uygulamalara çözüm aradığı, şer’i meseleleri kadıya havale ettiği, ama benzer sorunların devam ettiği de şikâyet defterlerinde görülmektedir. Örneğin, 18. yüzyılda Kudüs’e hac maksadıyla gelen gayrimüslimlerin şikâyetlerine dair pek çok ferman yayınlanmıştır. Ancak bu fermanlar gayrimüslim hacıların Kudüslüler (Müslüman-gayrimüslim) tarafından turist olarak görülmelerine mani olamamıştır.39
7. CİZYE DEFTERLERİ
Kudüs gibi etnik ve dini açıdan çok kültürlü bir şehrin incelenmesinde önemli arşiv kaynaklardan birisi cizye defterleridir. Osmanlı taşra görevlileriyle Kudüs halkı arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde rol oynayan şeriat kurallarına göre gayrimüslim tebaadan alınan cizye vergisi gayrimüslimler üzerinde bir yük oluşturmakta mıydı? Diğer taraftan cizye ödeyen nüfusun oranı Müslümanlara nazaran neydi? Bu minvalde soruların cevaplarını bulabileceğimiz Cizye Defterleri özellikle XVII. yüzyılın ekonomik buhranı içerisinde merkez hazinesine aktarılan gelirlerin önemli hale gelmesi sonucu gayrimüslim tebaanın ekonomik yetkinliğini ve kim olduğuna dair ipuçları vermektedir. 1691 tarihli cizye defterini inceleyen Hilal Çiftçi çalışmasında Kudüs merkez ve diğer nahiyeleri ayrı ayrı ele almıştır. Tahrir defteriyle kıyaslayan Çiftçi, Kudüs’te meskûn tebaayı dini, sosyal ve ekonomik açıdan tasnif etmiştir.40Bu defterleri Mühimme defterlerinde olduğu gibi erken keşfedenlerden birisi yine Uriel Heyd’dir. Heyd’in XVII. Yüzyıl’da Kudüs Yahudi cemaatine dair çalışması ve Amnon Cohen’in XVI. yüzyıl Kudüs Yahudileri hakkındaki eseri gayrimüslim tebaaların Osmanlı Kudüs’ü içindeki yerinin anlaşılmasına yardımcı olabilir.41
8. KUDÜS ŞER’İYE SİCİLLERİ
Kudüs kadılığı mevleviyet derecesinde bir kadılık olup üst dereceli kadılar buraya atanmaktaydı. Başkentlik yapmış Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirlerin yanında Arap topraklarında veya Anadolu’da stratejik veya belirli özelliğine binaen önem sahibi olan şehirlere deneyimli ulemadan kadılar gönderilmekteydi. Kudüs bu şehirlerden olup mevâli unvanına sahip bir kadısı bulunmaktaydı. Buna mukabil olarak Kudüs kadısı da diğer Filistin sancaklarına göre daha geniş bir bölgeyi idare etmekte ve böylece diğerlerine göre daha güçlü konumda bulunmaktaydı. Nablus, Hayfa gibi komşu sancakların kadılarının (naib) atanmasında rol oynamaktaydı. Kadı ve mahkemesinin sosyal sınıflar arasında arabulucu olduğu Kudüs’te kadının yokluğunda ona vekâlet eden başkâtiplik görevi babadan oğula geçen bir silsile takip etmekteydi. Bu vesileyle Kudüs’te başkâtiplik görevini uzun süre elinde bulunduran en önemli ailelerden birisi Hâlidî ailesidir. Bu bakımdan 18. yüzyıl sicilleri bölge tarihi açısından zengin bir kaynak türüdür. Özellikle İstanbul’dan gönderilen fermanların da kaydedildiği siciller Osmanlı idaresi ile yerel idareci arasındaki iletişimi göstermesi açısından verimlidir.42 Bu yönüyle Kudüs sicilleri, idarenin yanı sıra köylüler, bedeviler,cemaatler, bir aile ya da bir cemaatin yaşam biçimi, fiyat düzenlemeleri, şikâyetler,vergiler, satışlar, kiralamalar gibi birçok alanda geniş bir bilgi sunarlar. Diğer taraftan İstanbul’dan gönderilen emirler de sicillere kaydedilmekteydi.43 Doumani, 16. ve 17.yüzyıl sicillerinde daha çok Türkçe bulunmasının sebebini de bu dönemde gelen fermanların sayısıyla paralellik gösterir. Sonraki dönemde sicillerde Türkçenin daha az görülmesinin nedenini ise merkezi otoritenin yokluğu ile açıklamaktadır.44
Asılları Mescid-i Aksa arşivinde mahfuz olan Kudüs şer’iye sicilleri Batı Şeria’nın Kudüs’e en yakın kenti olan Ebu Dis’te, Kudüs İbrani Üniversitesi, Ürdün Üniversitesi ve çeşitli üniversite arşivlerinde mikrofilm olarak yer almaktadır. Ayrıca Türkiye’de TDV İSAM arşivinde de bir kısmı bulunmaktadır. 1530 yılından başlayan kayıtlar içinde evâmir serilerinin yanı sıra kassam ve metrukât defterleri de yer almaktadır.45 I. Dünya savaşına kadar toplam 414 defterden müteşekkil serinin 80’i 16. yüzyıla aittir. En erken sicil kaydının 1529-1530 yılına tarihlendiği Kudüs sicilleri içinde evâmir olarak adlandırılan, İstanbul’dan gönderilen fermanlar toplam 23 cilttir. Bu ciltler 1538-1673 yılları arasını kaplamakta olup haliyle Osmanlıcadır. 16-18. yüzyıllar arasındaki ciltler oldukça hacimli olup yaklaşık 500-600 sayfadan oluşmaktadır.46 Tahrir defterleri ve Mühimme defterleriyle kıyaslandığında bu defterlerin önemli avantajları bulunmaktadır. Tahrir defterleri ve Mühimme defterlerindeki merkezi bakış açısının aksine bu defterler yereli tanımlamada daha kullanışlıdırlar.
238 numaralı defterin giriş sayfası [KŞS:238]
SONUÇ
Netice itibariyle Osmanlı kaynaklarında Kudüs’ü arayan ve algısına dair kesitler sunan bu çalışma kaynaklar çerçevesinde daha da genişletilebilir. Buna rağmen ortaya konulan bu kaynak değerlendirmesi Kudüs’ün genel olarak nasıl algılandığına ve Kudüs’teki Osmanlı faaliyetlerine dair temel hususlara ulaşmak için bir ipucu olabilir.
Günümüzde Kudüs’te mukim Müslümanların gördükleri zulümler ve kutsal mekânların içinde bulunduğu zor durum vesilesiyle Kudüs’ün “bize” aitliği ve bizim Kudüs’e mahsusluğumuz ölçülmektedir. Buna mukabil Müslümanların Kudüs’e sahip çıkma anlayışı ile Yahudilerin arasındaki fark propaganda yapan müesseselerin sayısıyla ölçülmektedir. Her iki tarafın arşivleri kullanım oranı ve bunu kullanabilme gücü ise göz ardı edilmektedir. Modern Filistin tarihini anlamak ve anlamlandırmak için Osmanlı döneminin incelenmesi açısından faydalı olabilecek bu kaynaklar sahip olduğu değerden daha fazlasını hak etmektedir. Bu bakımdan Osmanlı döneminin farklı coğrafyaları arasında yapılacak kıyaslar devletin kutsal mekânlardaki rolünün daha detaylı şekilde anlaşılmasına vesile olacaktır.
Dipnotlar
- Dr. Öğr. Üyesi, Kastamonu Üniversitesi, Tarih Bölümü, alaattind@yahoo.com. ↩︎
- Klaus Kreiser, “The Place of Jerusalem in Ottoman Perception” In Robert Hillenbrand Slvia Auld
(Ed.), Ottoman Jeurusalem The Living City: 1517-1917, London: Altajir World of Islam Trust, s. 54. ↩︎ - Kamil Cemil Aselî, Mahtûtât Fezâilü Beyti’l-Makdis, 2, Amman: Vezâretü’s-Sekkâf, 2009. ↩︎
- Alaattin Dolu, “Osmanlı Kroniklerinde Kudüs Algısı”, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 25(1), s. 23-24. ↩︎ - Özlem Kumrular, “Yeniçağ’da Osmanlı Topraklarından Geçen Seyyahlar Tehlikeler ve Tedbirler”
Türk Yurdu, 33(310), s. 61. ↩︎ - Alaattin Dolu, Osmanlı Kudüsü’nde Toplum ve Siyaset, (1703-1789), Hacettepe Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara, 2017, s. 87. ↩︎ - Suraiya Faroghi, Hacılar ve Sultanlar (1517-1683), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt, 2008, s. 85-86 ↩︎
- Alaattin Dolu, Osmanlı Kudüsü’nde Toplum ve Siyaset, (1703-1789), s. 40. ↩︎
- A.g.e. s. 48. ↩︎
- Alaattin Dolu, “Osmanlı Kroniklerinde Kudüs Algısı”, s. 26. ↩︎
- Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi, (Vol. 2/8). İstanbul: YKY, 2011, s. 36. ↩︎
- Mevlâna Mehmed Neşrî, Cihânnümâ [Osmanlı Tarihi (1288-1485)], İstanbul: Çamlıca, 2008, s. 305;
Mucireddîn El-Hanbelî, El Ünsü›l-Celîl bi-Târihi’l-Kuds Ve’l-Halîl, Amman: Mektebetü’l-Muhtesib,
2, 1973, s. 100. ↩︎ - Celâl-zâde Mustafa, Selim-Name, Nşr. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Kültür Bakanlığı 1000 Temel
Eser/154: Ankara, 1990, s. 343. ↩︎ - İdris-i Bitlisî, Selim Şah-nâme, Nşr. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı: Ankara, 2001, s. 332-333 ve
399; Celâl-zâde Mustafa, Selim-Nâme, s. 403; Müneccimbaşı Ahmet Dede, Sahaif-ül-Ahbar fî Vekayi-ül-a´sâr, çev. İsmail Erünsal, Tercüman 1001 Temel Eser, 2, s. 487-488. ↩︎ - Mehmet Tütüncü, Turkish Jerusalem (1516-1917) Ottoman Inscriptions From Jerusalem And Other
Palestinian Cities, Haarlem: SOTA/Turkestan and Azerbaijan Research Center, 2006, s. 34-35. ↩︎ - Gilles Veinstein, “The Ottoman Town (Fifteenth-Eighteenth Centuries)”, The City In Islamic World,
s. 212, Brill, 2008. ↩︎ - Amy Singer, Kadılar, Kullar Kudüslü Köylüler, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt, 2006, s. 24-25; Amy Singer,
“Tapu Tahrir Defterleri And Kadı Sicilleri: A Happy Marriage of Sources”, Târih, 1, 1990, s. 96. ↩︎ - Mehmet Öz, “Tahrir”, DİA, 39, s. 426. ↩︎
- Amy Singer, Kadılar, Kullar Kudüslü Köylüler, s. 24-25; Amy Singer, “Tapu Tahrir Defterleri And
Kadı Sicilleri: A Happy Marriage of Sources”, s. 115-125. ↩︎ - Mehmet Öz, “Tahrir”, s. 426-427. ↩︎
- Bernard Lewis, Amnon Cohen, Population and Revenue in the Towns of Palestine in the Sixteenth
Century. Princeton, 1978. ↩︎ - Wolf-Dieter Hütteroth, Kamal Abdulfattah, Historical Geograpy of Palestine, Transjordan and Southern Syria in the Late 16th Century. Erlangen: Erlanger, 1977. ↩︎
- Emine Erdoğan, XVI.Yüzyılda Kudüs Merkez ve Nahiyesinde Nüfus Ve Etnik Yapı, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1998. ↩︎ - Mustafa Öksüz, Şam Eyaleti’nin Güney Sancaklarında (Filistin) Nüfus XVI. YY, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Doktorza
Tezi, 2016. ↩︎ - Feridun Emecen, “Osmanlı Divanının Ana Defter Serileri: Ahkâm-ı Mîrî, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme
ve Ahkâm-ı Şikâyet”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 3(5), 2005, s.125,129. ↩︎ - Uriel Heyd, Ottoman Documents on Palestine 1552-1615, s.3 5-36. ↩︎
- Yüksel Çelik Murat Uluskan, Davut Hut, Cengiz Tomar, Mühimme Defterlerinde Kudüs (1545-1594) I, haz. Halit Eren, c. 1, (IRCICA, 2016). ↩︎
- Amy Singer, Kadılar, Kullar, Kudüslü Köylüler, s. 29-30. ↩︎
- Bu tasnif A.DVNS.AHK.ŞM.d koduyla arşivde yer almaktadır. ↩︎
- Feridun Emecen, “Osmanlı Divanının Ana Defter Serileri: Ahkâm-ı Mîrî, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme
ve Ahkâm-ı Şikâyet”, s. 124-125,135. ↩︎ - BOA Rehberi, s. 240 ↩︎
- EV.HMK.SR.2024. ↩︎
- Oded Peri, Christianity Under Islam In Jerusalem The Questions of the Holy Sites Early Ottoman
Times, Brill, 2000. ↩︎ - Yavuz Ercan, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Ankara: TTK, 1988 ↩︎
- C. ADL.27/1620, Evâsıt-ı Ca 1122. ↩︎
- C. ADL. 61/1620, Evâil-i ? 1175. ↩︎
- A.DVNS. ŞM:d. 2/199, Evâsıt-ı Şaban 1174/1761 ↩︎
- KŞS/256:43 Evâhir-i Zilhicce 1195 (Sicil kayıt tarihi-23 Şaban 1196) ↩︎
- Bu konuda detaylar için bkz. Alaattin Dolu, Osmanlı Kudüsü’nde Toplum ve Siyaset, 1703-1789, s.
219-233. ↩︎ - Hilal Çiftçi, XVII.Yüzyılda Kudüs Merkez Ve Çevresinde Gayrimüslim Nüfus, Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s.2-4. ↩︎ - Uriel Heyd, “The Jews of Palestine at the End of the Seventeenth Century Based on Turkis Poll-Tax
Registers”, Yerushalayim-Mehkerey Eretz-Israel, 4, 1952, Amnon Cohen, Jewish Life under Islam
Jerusalem in the Sixteenth Century, London: Harvard University Press, 1984 ↩︎ - Doumani, “Palestinian Islamic Court Records: A Source for Socieconomic History”, Mesa Bülletin,
19(2), 1985 s.156-158,162. ↩︎ - Singer, “Tapu Tahrir Defterleri and Kadı Sicilleri: A Happy Marriage of Sources”, Târih, 1, 1990
s.109,125. ↩︎ - Doumani, “Palestinian Islamic Court Records: A Source for Socieconomic History”, s.162. ↩︎
- John E. Mandeville, “The Ottoman Court Records of Syria and Jordan”, The Ottoman of the American Orieantal Society, 86(3), 1966, s. 318. ↩︎
- Doumani, “Palestinian Islamic Court Records: A Source for Socieconomic History”, s.162. ↩︎
KAYNAKÇA
1. Arşiv Kaynakları
Müessetu İhyâi’t-Türâs ve’l-Buhûsü’l-İslâmiyye / Filistin Ebu Dis Arşivi
Kudüs Şeri’ye Sicilleri.
238, 256.
BOA
Evkâf-I Hümâyûn Nezâreti Defterleri (EV.HMK.)
EV.HMK. SR.d.2024, EV. HMK. SR. 01435
Muallim Cevdet Tasnifi Belgeleri
Adliye
27/1620, 61/1620
Divan-ı Hümâyûn Defterleri (A.DVNS.)
Şâm-ı Şerîf Ahkâm Defterleri (A.DVNS.AHK.ŞM.d):
1. defter (1155-1167), 2. defter (1167-1177), 3. defter (1193-1197) , 4. defter (1197-1208), 5. defter 1794-1804.
Mühimme Defterleri
A. DVNS. MHM.00111/297
989 Numaralı Divan-ı Hümâyûn Defterleri Kataloğu’ndaki Kilise Defterleri (A.DVNS.KLS.d)
Kamâme Defteri (A.DVNS.KLS.d.08)
2. Yayınlanmış Kaynaklar
Celâl-zâde Mustafa. (1990). Selim-Name, Nşr. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser/154 Ankara.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Topkapı Sarayı 308 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini), (2003). 8. Kitap, Nşr. Seyit Ali Kahraman vd, İstanbul.
İdris-i Bitlisî. (2001). Selim Şah-nâme, Nşr. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı, Ankara. Müneccimbaşı Ahmet Dede, Sahaif-ül-Ahbar fî Vekayi-ül-a´sâr, 1-2, çev. İsmail Erünsal, Tercüman 1001 Temel Eser.
Mevlânâ Mehmed Neşrî. (2008). Cihânnümâ [Osmanlı Tarihi (1288-1485)], Nşr. Necdet Öztürk, Çamlıca, İstanbul.
Mucireddîn el-Hanbelî, (1973). El Ünsü’l Celîl Bi-târîhi’l-Kuds ve’l-Halîl, Mektebetü’l-Muhtesib, 2, Amman.
Yüksel Çelik Murat Uluskan, Davut Hut, Cengiz Tomar, (2016). Mühimme Defterlerinde Kudüs (1545-1594) I, haz. Halit Eren, c. 1, İstanbul: IRCICA
3. Araştırma Eserler
Aseli, Kamil Cemil. (2009). Mahtûtât Fezâilü Beyti’l-Makdis, 2, Amman: Vezâretü’s-Sekkâfe.
Cohen, Amnon. (1973). Palestine in the 18th Century, Patterns of Government and Administration. Jerusalem: Magness Press.
——————— (1984). Jewish Life Under Islam Jerusalem In The Sixteenth Century. London: Harvard University Press.
Çiftçi, Hilal. (2005). XVII.Yüzyılda Kudüs Merkez ve Çevresinde Gayrimüslim Nüfus. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Dolu, Alaattin. (2016). Osmanlı Kroniklerinde Kudüs Algısı. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 25(1), 21-46.
——————- (2017), Osmanlı Kudüsü’nde Toplum ve Siyaset, 1703-1789, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi, Ankara.
Doumani, Beshara B. (1985). Palestinian Islamic Court Records: A source for socioeconomic history. Middle East Studies Association Bulletin, 19(2), 155-172.
Emecen, Feridun M. (2005). Osmanlı Divanının Ana Defter Serileri: Ahkâm-ı Mîrî, Ahkâm-ı Kuyûd-ı Mühimme ve Ahkâm-ı Şikâyet. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 3(5).107-139.
Ercan, Yavuz. (1988). Kudüs Ermeni Patrikhanesi. Ankara: TTK.
Erdoğan, Emine. (1998). XVI.Yüzyılda Kudüs Merkez ve Nahiyesinde Nüfus Ve Etnik Yapı: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Faroqhi, Suraiya. (2008). Hacılar Ve Sultanlar (1517-1683) (Gül Çağalı Güven, çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
Heyd, Uriel. (1952). The Jews of Palestine at the End of the Seventeenth Century Based on Turkis Poll-Tax Registers. Yerushalayim-Mehkerey Eretz-Israel, 4, 173-184.
————— (1960). Ottoman Documents On Palestine 1552-1615. Oxford: Oxford University.
Hütteroth, Wolf-Dieter, Kamal Abdulfattah. (1977). Historical Geograpy of Palestine, Transjordan and Southern Syria in the Late 16th Century. Erlangen: Erlanger.
Kreiser, Klaus. (2000). The Place of Jerusalem in Ottoman Perception. In R. H. Slvia Auld (Ed.), Ottoman Jeurusalem The Living City: 1517-1917 (Vol. 1, 53-56). London: Altajir World of Islam Trust.
Kumrular, Özlem. (2013). Yeniçağ’da Osmanlı Topraklarından Geçen Seyyahlar Tehlikeler ve Tedbirler. Türk Yurdu, 33(310), 59-64.
Lewis, Bernard, Amnon Cohen. (1978). Population and Revenue in the Towns of Palestine in the Sixteenth Century. Princeton.
Mandeville, John E. (1966). The Ottoman Court Records of Syria and Jordan. The Journal of the American Orieantal Society, 86(3), 311-319.
Öksüz, Mustafa. (2016. Şam Eyaleti’nin Güney Sancaklarında (Filistin) Nüfus XVI.YY, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı Doktora Tezi.
Öz, Mehmet. “Tahrir”, DİA, 39, 425-429.
Peri, Oded. (2001). Christianity Under Islam In Jerusalem The Questions of the Holy Sites Early Ottoman Times: Brill.
Singer, Amy. (1990). Tapu Tahrir Defterleri And Kadı Sicilleri: A Happy Marriage of Sources, Tārīḫ, Edit. Leon Nemoy, Vera B.Moreen, Vol.1, 95-125.
—————– (1996). Kadılar, Kullar, Kudüslü Köylüler (Sema Bulutsuz, Çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yay.
—————– (2004). Osmanlı’da Hayırseverlik Kudüs’te Bir Haseki Sultan İmareti (Dilek Şendil, Çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yay.
Tütüncü, Mehmet. (2006). Turkish Jerusalem (1516-1917) Ottoman Inscriptions From Jerusalem And Other Palestinian Cities. Haarlem: SOTA/Turkestan and Azerbaijan Research Center.
Veinstein, Gilles. (2008). The Ottoman Town (Fifteenth-Eighteenth Centuries). R.Holod S.K.Jayyusi, A.Petruccioli, A.Raymond (Ed.), The City In Islamic World (ss. 205-217): Brill.
Ze’evi, Dror. (2000). Kudüs 17.Yüzyılda Bir Osmanlı Sancağında Toplum Ve Ekonomi (Serpil Çağlayan, çev.). İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.