Emlakçı Yahve+Çarmıha Gerilen İsa=Siyonizim 

Gürgün Karaman 

1.

“Emlakçı Yahve” terkibi Yahudi düşünür Karl Marx’a aittir. Marx gibi ve evrensele yürüyen daha bir çok ehl-i vicdan Yahudi düşünürün bu Tanrı’nın yeryüzünü metalaştırmasını, parsellemesini görmemesi elbetteki düşünülemez. Öyle olacak ki Yahve, Kutsal Topraklar’da tutunamayınca, daha doğrusu emlak işlerini bitiremeyince bu durumu Nil’den Fırat’a kadar olan alanı yine Marx’ın tabiriyle “alçak bir bilinçle” benim tabirimle “tefeci-bezirgân  birbarbarlıkla” “vaad edilmiş topraklar olarak” Tevrat’la tescillemiştir. Ve Tevrat, Yahve’nin bu alçak/tefeci-bezirgân kurnazlığı ile Arz-ı Mev’ud’un tapu sicil kaydına dönüşmüştür. Bu tapu sicil kaydını öyle bir zapta almıştır ki Tevrat “Ey Yeruşelam! Seniterk edersem ellerim kırılsın.” der. Bu terk etmeme psikolojisi, Arz-ı Mev’ud uğruna her şeyin öldürülebilir olduğunu meşrulaştırmıştır. Bu alçak bilincin gayr-i meşru meşruiyeti, İsrailoğullarına pahalıya malolmuş ve tarihte üç büyük sürgünle birlikte onlara bir Nazi felaketini getirmiştir. Bu teolojinin jeopolitik tapu sicil müdürleri sahte imzalarla, rüşvetle, her türlü ticari tefeci-bezirgânlıkla insanlığı büyük bir kuşatma altına almıştır.

2. 

Şimdi Emlakçı Yahve’nin kolektif bilincini inşa eden felsefeye Marx üzerinden bir göz atalım. Marx, Yahudi Sorunu adlı uzun makalesini “Yahudiliğin özgürleşmesini Yahudicilikten özgürleşmeye” çeviren Hegelci Bruno Bauer’e cevap olarak yazar. Bu makalede Yahudi/Yahudicilik (siyonizm) üzerine yapılan çarpıcı tespitlerden bazılarını aktarıp bunların yapı sökümünü yapacağım. Tabi burada Marx’ın içine düştüğü  çelişkileri de onun “alçak bilincini” de eleştireceğim.  Bu “alçak bilinç” terkibi de Marx’a aittir. 

-“Hristiyan devlet özü gereği Yahudileri özgürleştiremez… Yahudi özü gereği özgürleşemez… Devlet Hristiyan,  Yahudi de Yahudi olarak kaldığı müddetçe” özgürleşme mümkün değildir (Bauer). 

Bu ilişki bağlamında özgürleşememe,  Hegelci köle-efendi diyalektiği olarak işler ve bu diyalektik Hıristiyan-Yahudi sentezi olarak “Siyonizim”i var eder. Aslında siyonizm “çarmıha gerdirilen İsa” ile “emlakçı Yahve’nin” bir sentezidir. İsa (as.) da bir İsrailoğulları peygamberidir.  Fakat pagan Roma bunu kendi ontolojik zemininde kabul etmeyerek,  onu çarmıha gerdirerek kabul etmiştir. Artık İsa, elçi İsa değil,  onu Tanrı yapmak uğruna çarmıha gerdirilen İsa’dır. İsa ancak çarmıha gerdirilerek pagan Roma tarafından kabul görmüştür. Pagan Roma bununla yetinmeyerek Yahudileri MS. 66-73 yılları arası büyük bir sürgüne göndermiştir. Bu sürgün Nazi soykırımı ile zirveye çıkmıştır. Burada bir İsrailoğulları peygamberi olan İsa, Roma tarafından çarmıha gerdirilince bu durum Yahudi tarafından asla içselleştirilememiştir. Bu   durum Pers-Roma çekişmesinde Yahudileri Perslerin safına itmistir.  Yahudi’nin bu hıncı hem de tapu derdi Tevrat’a kazınmıştır. Tarihsel açıdan Tevrat’ın Arz-ı Mev’ud’un tapu sicil kaydına çevrilmesi Yahudi-Pers ittifakıyla gerçekleşirken siyonizmin bu tapuyu elde etmesi ise bugün için pagan Roman’nın mirasçıları olan İsrail-Batı ittifakı ile gerçekleşmektedir. Pagan Roma’nın Yahudi zulmü ile onların mirasçısı olan modern Batı’nın Nazi soykırımı aynı kavşakta buluşur: Yahudi-Hıristiyan hıncının sentezi olarak Siyonizim! Peki nedir siyonizm! 

Siyonizm,  pagan Roma’nın ancak çarmıha gerdirirerek tahrif ettiği İsa ile, bunu bir türlü sindiremeyen Yahudi bilincinin karşılıklı sentezidir. Çarmıha gerdirmenin ihanetini kabullenemeyen Yahudi ile ancak 

çarmıha gerdirilerek kabul edilen İsa’nın (Tanrı’nın, Mesih’in) öfkesi! Lanetli bir diyalektik! Nedir bu teolojik diyalektik mekanizma? Birbirini dışlayan ama birbirini besleyen çözümsüz çelişkiler ve ilişkiler! Aslında Yahudi teolojisi pagan Roma’nın kölesi yapılmıştır. Efendi Roma’dır. Köle Yahudi’dir. Köle efendi olmak ister. Ama efendiye de razıdır.  Efendi, kölenin amacını gayet iyi bilir, köle de efendi karşısındaki gücünü.  Efendi-köle diyalektiğinde ikisi de birbirini besler. Bu lanetli diyalektikteortaya çıkan temel duygu hınçtır.  İşte siyonizm böyle lanetli bir diyalektik üzerinden ortaya çıkar. Burada bunun felsefi derinliğine girmeyeceğim. İsteyenler Hegel’in köle-efendi diyalektiğinin geniş detaylarını Tinin Görüngübilimi adlı eserine bakabilirler.

3. 

Lanetli bir diyalektik üzerine kurulan siyonizmin hakikati Marx’ın “Yahudi ile Hıristiyan arasındaki karşıtlığın en sert biçimi dinsel karşıtlıktır.” ifadesinde bulur. “Bir karşıtlık nasıl çözülür?” diye sorar Marx. Gerek tarihsel olan ile bugün cereyan eden ilişkiyi anlamak istiyorsak çözümü Marx verir ve çözüm formülü şudur “Onu olanaksızlaştırarak!” Marx’ın Yahudi-Hristiyan ilişkisini kusursuz bir ittifaka bağladığı büyük bir hediye! Olanaksızlaştırarak! Peki doğa boşluk kabul etmediğine göre nedir bu olanaksızlaştırma? Elbetteki siyonizm! Marx’ın güzel bir hediyesi! 

Marx, bu hediyeyi bilerek mi verdi bilmeyerek mi onu bilmiyoruz. Fakat Marx, bunların yapıbozumunu yaparken aslında “hıncın” çözümünü hediye etmiştir. Yanlış anlaşılmasın, Marx’ın siyonizmle bir alakası yoktur. Fakat yaptığı çözümlemeler “hınca” yol göstermiştir. Aynı Das Kapital’de olduğu gibi. Nedir bu? Marx’ın kapitalizim çözümlemeleri, kapitalizmin kendi çelişkilerini görmesini sağlayarak kendini revize etmesine imkân sağlamıştır.  Marx, kapitalist değildir. Ama bilincin her deşifresi “alçak bilince” yol gösterici olmuştur.

4. 

Marx, yaptığı çözümlemelerde emlakçı Tanrı’ya büyük bir danışmanlık hizmetinde bulunur aslında. Biz, der Marx, “dünyasal sorunları, teolojik sorunlara dönüştürmüyoruz; teolojik sorunları dünyasal sorunlara dönüştürüyoruz.” Ne demektir bu? Bu kod, emlakçı Yahve’ye danışmanlık hizmetidir. Yahve’nin amacı tapuyu almaktır. Tapu, dünyevîdir. Haliyle dünyevi olanın elde edilmesi de Yahve’nin teolojisinin dünyevileşmesi ve İsa’nın da çarmıha gerdirilerek buna ortak edilmesi gerekir. Elbetteki Marx’ın hedefinde danışmanlık yoktur. Fakat kapitalizmin çelişkilerini göstererek kapitalizmin kendini revizyona tabi tutmasına imkan sağladığı gibi Yahudi-Hıristiyan teolojisinin de çelişkilerini göstererek bu ikilinin revizyona girmesine katkı sağlamıştır.  Nedir bur çelişkilerin çözüm revizyonu? Elbetteki ki siyonizm. 

Marx dine karşı radikal bir tavır alırken teolojik olanı aslında dünyevileştirerek yeni bir meta-teoloji üretir. Şöyle der Marx “Dinsel bilinç,  dinsel çelişkinin ve dinsel çeşitliliğin zenginliği içinde sefa sürer.” İnsan doğasında var olan kaçınılmaz sahip olma, egemenlik tesis etme vb. olgular en azından din tarafından ahlaki bir seviyeye çekilirken Marx’ın meta-teolojisinde yani “teolojik sorunların dünyasal sorunlara dönüştürülmesi” tam da emlakçı Yahve’nin istediği parselleme yaklaşımıdır. Marx, Yahveile aynı kavşakta buluşur: Dünyanın metalaştırılması. Marx buna da değinecektir. En azından kadim/dindar bilinç doğa karşısındaki yabancılıĝını onu kutsayarak hürmet gösteriyordu. (Bu arada 

ülkemdeki veresiye  felsefe ile felsefe yaptıklarını zannedenlerin, mesela D. Cündioğlu -Gundioğlu mu demeliydim acaba-dillerine doladıkları “dindar bilinç” terkibi de Marx’a aittir.)

“Yahudi ile hıristiyan arasındaki karşıtlığın en 

sert biçimi dinsel karşıtlıktır. Bir karşıtlık nasıl 

çözülür? Onu olanaksızlaştırarak. Dinsel karşıtlık nasıl olanaksızlaştırılır? Dini kaldırarak. 

-Yahudi sorunu, yahudilerin yaşadığı her devlete bağlı olarak farklı bir biçim alır. Politik devletin, devlet olarak devletin varolmadığı Almanya’da Yahudi sorunu, tamamen teolojik bir sorundur. Yahudi, Hıristiyanlığı kendi temeli sayan bir devletle, dinsel bir karşıtlık içinde bulunuyor. Bu devlet, resmen, ex professo (bir meslek olarak) teologdur. Eleştiri burada teoloji eleştirisidir, Hıristiyan ve Yahudi teolojisinin eleştirisi olarak iki taraflı bir eleştiridir, öyleyse bu durumda, ne kadar eleştirel olursak olalım, hâlâ teoloji zemininde kalıyoruzdur.”

Yahudi-Hıristiyan karşıtlığı teolojik olarak bir pagan Roman ile çarmıha gerilen İsa karşıtlığı iken politik olarak bir Sami-Roma karşıtlığıdır. Birbirinin içine geçmeye çalışan, geçtikçe de birbirini dışlayan, karşılıklı bir katalizörlük ilişkisi. Çelişkilerin ve karşıtlığın çözümü ise “olumsuzlaştırma” ve “dinin ortadan kaldırılmasıdır.” Olumsuzlastırılacak olan Yahudi-Hıristiyan karşıtlığı ve dinin radikal reddi iken bu reddin yeni sentezi bu karşıtlığın var edeceği yeni bir teo-politik bir ilişki biçimini gerektirecektir.  Bu yeni biçilen don ise şüphesiz ki Siyonizim olacaktır.